Şu kullanıcı olarak giriş yapıldı:
filler@godaddy.com
Şu kullanıcı olarak giriş yapıldı:
filler@godaddy.com
Bir bireyin kimliği, sadece adı ve yaşından ibaret değildir. Kimlik; bağlanma, değer görme, ait hissetme ve duygusal anlamlandırma gibi içsel süreçlerin zamanla yoğrulmasıyla şekillenir. Gelişimsel psikoloji, bu sürecin her bir parçasını anlamaya çalışırken, özellikle ergenlik döneminde açığa çıkan öz-değer duygusu, duygusal farkındalık, ve sosyal aidiyet gibi yapıların önemini vurgular.
Bu yazıda; bağlanma stillerinden sıla özlemine, koşullu öz-değerden otizmde duygu tanımaya kadar farklı düzeylerde işleyen psikolojik mekanizmaları tek potada eriterek bireyin kimlik gelişimini nasıl etkilediğini ele alacağız.
Bağlanma stilleri (güvenli, kaçıngan, kaygılı vb.), bireyin sosyal ilişkilerinde geliştirdiği temel güven duygusunu belirler. Özellikle anne baba tutumları, çocuğun hem içsel güvenini hem de dış dünyayla olan ilişkisini şekillendirir. Araştırmalar gösteriyor ki:
Bu bağlanma kalıpları, aynı zamanda bireyin koşullu öz-değer yapısıyla da ilişkili. Yani birey, ancak başarılı olunca ya da onay alınca sevilebileceğini düşünüyorsa, bu kimlik gelişimini zedeler.
Özellikle farklı çevrelere taşınmış, ailesinden veya memleketinden uzak bireylerde görülen sıla özlemi, sadece mekânsal değil; aynı zamanda duygusal bir yabancılaşmayı da beraberinde getirir. Bu durumlarda bireyin kendilik algısı sarsılır.
İşte burada koşullu öz-değer devreye girer:
Kendini yalnızca başkalarının takdirine, başarıya ya da aidiyet hislerine bağlı olarak değerli gören birey, özsaygısını içselleştiremez. Bu da onun kimlik inşasında çelişkiler yaşamasına yol açar. Özellikle ergenlik gibi kırılgan dönemlerde, bu çatışmalar daha da belirginleşir.
Otizm spektrum bozukluğu olan çocuklarla yapılan araştırmalar, farklı hazırlayıcı faktörlerin (örneğin görsel, sözel ya da sosyal bağlamlar) duyguların tanınmasında büyük rol oynadığını göstermektedir. Bu durum, sadece otizmli bireyler için değil, tüm bireylerin duygu tanıma süreçleri açısından evrensel bir mesaj taşır:
Duyguyu tanımak, onu yaşayabilmenin ilk adımıdır.
Ergenlikte bağlanma stiline göre şekillenen bireyler, duyguları tanıma ve ifade etmede de farklı yollar geliştirir. Kaygılı bağlanan bireyler başkasının duygusunu abartılı algılayabilir; kaçınganlar ise duygusal sinyalleri bastırabilir. Otizmdeki duygu tanıma güçlüğü, aslında birçok nörotipik bireyin de zayıf yönlerini göz önüne serer.
Tüm bu süreçler – bağlanma, öz-değer, duygu tanıma – gelişimsel psikolojide bir zincirin halkaları gibi işler:
Bu halkalar eksik ya da zayıf olduğunda, bireyin kimlik gelişimi sekteye uğrar, ilişkileri yüzeyselleşir ve içsel doyum azalır.
Ergenlikten yetişkinliğe uzanan bu psikolojik yolculukta; bağlanma biçimlerinden duyguların tanınmasına, koşulsuz kabulden otobiyografik belleğe kadar her unsur, bireyin görünmeyen içsel haritasını şekillendirir.
Kimlik sadece "ben kimim" sorusunun cevabı değil, aynı zamanda "nasıl sevildim", "ne zaman değerli hissettim" ve "duygumu kim fark etti?" sorularının toplamıdır.
Kimlik, geçmişin duygusal izleriyle geleceğin anlam arayışının kesişimidir.